aytekin_akkurt @ hotmail.com

Alıştıklarımızla mı yaşarız, yoksa yaşadıklarımıza mı alışırız?

Bu biraz yumurta civciv sorusu gibidir aslında. Ama sonuç itibari ile insanoğlu her şeyle yaşamaya alışır. Mühim olan bireyin o alışma süreci ni içselleştirirken yaşadığı olumlu yada olumsuz etkenlerin hayatındaki etkileşimleridir. Keyif aldığımız alışkanlıklar olduğu gibi hoşumuza gitmeyen yada kabullenemeyeceğimizi düşündüğümüz alışkanlıklarımızda elbette olabiliyor. Bireysel alışkanlıkların yanı sıra topluluk olarak ta ortak düşünce birliği doğrultusunda alıştıklarımız da oluyor, alışamadıklarımız da.

Hayal edin çok sevdiğiniz sizin için çok değerli olan birini kaybetmeyi düşünün,  düşünmesi bile insanın canını yakıyor onsuz bir hayatın olamayacağını onsuz olma durumuna asla alışabileceğinize ihtimal veremezsiniz. Oysa gerçekte böyle bir durumu yaşadıktan kısa bir süre sonra onsuzluğa öyle bir alışırsınız ki onun olduğu zamanlar sadece güzel bir rüya gibi gelir.

Ya da yaşadığınız coğrafya ya öyle bir alışırsınız ki, oradan biraz ayrıldıktan sonra tekrar dönmek istersiniz burnunuzda tüter adeta. Yurt dışına gittiğinizde Türkiye’yi özlersiniz, İstanbul'dan bir süre ayrılınca İstanbul'u özlersiniz, Tuzla’dan bir süre ayrılınca Tuzla’yı, mahallenizi, sokağınızı, evinizi özlersiniz. Aslında bunların hepsi büyük oranda alışkanlığımızla ilgilidir. Alışmışızdır, alışkanlığımızdan kolay kolay vazgeçemeyiz. Bu örnekler  fazlaca çoğaltılabilir elbette.

Bunların yanı sıra bir de topluluk olarak ortak alışkanlıklarımız vardır, bunlar topluluğun ortak duygularıdır, ya da eylemleridir. Mesela Tuzla'da % 60 oranda bir seçmen topluluğu Belediye başkanımız Dr. Şadi Yazıcı bey'in olumlu yönetişim biçimine alıştı ve oldukça da memnun. Bu oran her geçen günde artmaya devam ediyor. Fakat ne hikmetse    1 Kasım  seçimleri sonucunu bazı çevreler bir türlü kabul edemedi alışamadı. Yenilmişlik sendromu bu çevreleri iyice hırçınlaştırdı saldırgan hale geldiler. Oysa madem demokrasiden bahsediyoruz sonuçlarını da kabullenip bu duruma alışmak gerekir. Bir 4 yıl daha nasıl bekleriz, beklesekte beklentimiz olmuyor ruh hâliyle ne yapacaklarını şaşırmış durumdalar. Biliyorlar ki feriştahımız gelse bu durumu değiştiremiyoruz. Girift duygularla hata üstüne hata. Sözde aydını, yazarı çizeri, cemaati, cemiyeti, siyaseti bu duruma alışmak istemiyor. Alışamayan çevreler sürekli bir yerlerden düğmeye basıyorlar, şimdi de birileri çıkmış sözüm ona Cumhurbaşkanı üzerine oyun oynama gayreti içerisindeler. Bu söz sahipleri zamanın da vekil oldular, Meclis Başkanı oldular, Cumhurbaşkanı oldular ama ne yazık ki bu devlete, bu millete layık olamayıp, düğmeye basanlara uşak olmuşlar.

Oysa bu Millet; yere dizilen devlet bayraklarının içinden kendi bayrağını yerden kaldırıp başına taç eden Cumhurbaşkanına alıştı, Bu Millet Türk devleti külliyesinde Göktürklerden günümüze kadar Türk devletleri temsili kıyafet ve bayraklarıyla dünyaya:  ‘’tarih hafızanınızı tazeleyin akıllı olun’’ diyen Cumhurbaşkanına alıştı, bu Millet Başbakanına alıştı, AK Parti iktidarına alıştı. Alışamayan  çevrelere de sandıkta Millet gereken dersi veriyor. Ama derse çalışan yooook, ödev yapan yoook.

Sosyolog Aytekin AKKURT