Gençlik uzmanlara göre, kronolojik olarak 15- 24 yaşlar arasını kapsayan biyolojik, psikolojik ve sosyolojik bir gelişme, olgunlaşma çağıdır. Unesco’nun da kabul ettiği bir gençlik tanımıdır. Bu çağ, çocukluk çağının etkisi altındadır ve olgunluk çağını da etkiler.
Gencin çağına özgü böylesine farklı değişimleri geçirmesi onun için zaten başlıbaşına bir sorun olmaktadır. Ailesi, toplum ondan bir sosyal kimlik beklemektedir. Çocukluktaki anne babayla özdeşleşmenin yerini ergenlikte arkadaş, öğretmen, roman ve film kahramanları gibi kişilerle özdeşleşme alır, bu bir anlamda anne babaya başkaldırı ve çocukluk dönemini reddetmektir. Devamlı olarak toplumda yerini arayan genç, özdeşleşme, özerklik ve sorumluluk problemlerini aşmaya çalışır.
Genç kendini yetişkin olarak kabul ettirmeye çalışırken ebeveynler gencin bu yeni statüsüne uyum sağlamakta zorlanırlar. Yetişkinlerin korumacı güdülerle katı kurallara bağlılık, otoriter davranışlar, hoşgörüsüzlük ve diyaloğa, tartışmaya girmemek, arkadaş seçme, belli saatlerde eve dönmek, boş zamanları ders çalışarak değerlendirmek, gibi konularda gençlere sınırlar koyup onları bunalttığı söylenebilir.
Gencin bu kadar çok baskının altında olması demek onun aynı zamanda psikolojik sorunları da yoğun olarak yaşaması demektir.
Gencin yaşadığı çevre bu dönemde çok daha fazla önem kazanır. Eğer çevre onun, sorunlarının üstesinden gelebileceği, bu dönemi rahatlıkla geçirebileceği şartlarla donanmamışsa genç, kendisini çok ağır bir yükün altında hissedip yalnızlığı yaşayacağından psikolojisi derin yaralar alır, bu durum da sosyal kişilik yapısına çok olumsuz bir şekilde yansır. Çevre kavramının içine, aileyi, okulu, toplumu, şehri-köyü, kasabayı hatta dünyayı katmak mümkündür.
Gencin yaşadığı bu dönem bir mayın tarlasına benzetilir. Bu tarladan geçerken aslında yara almamak mümkün değildir. Ama çevre koşulları olumluysa bu dönemde gencin alacağı yaralar hafif olacak, eğer olumsuzsa ağır olacak hatta kolu bacağı kopacaktır.
Bu gençlik çağı Türk, Amerikalı, Alman, Rus, Afrikalı her gencin yaşadığı evrensel özellikli bir dönemdir.
Alt ve üst kültür düzeylerindeki, şehir ve kırsal kesimlerdeki ailelerde bu gençlik sorunları farklı boyutlarda yaşanmaktadır. Örneğin alt kültür düzeyindeki ve kırsal kesimdeki ailelerde gelenekler, din ve ahlak kuralları, cinsiyet ayırımı neredeyse tabulaşmış çok önemli konular olduğu halde üst kültür düzeyindeki ailelerde bu konulara biraz daha hoşgörülü, esnek bakılır.
Sonuç olarak ülkemizdeki gençlik sorunlarının yada çözümünün başlıca en temel kaynağının aile olduğunu söyleyebiliriz. Herşey aile başlayıp ailede biter.
Bizim arzu ederek üzerinde çalıştığımız ve olmasını istediğimiz gençlik çizgisi ise yurt ve dünya gerçeklerini, geçmişini, tarihini, milletini, vatanını, bayrağını, aile kurumunun önemini bilen, bu değerleri fazlasıyla içine sindirmiş, çağdaş kişiler olarak yetişmeleri doğrultusunda çalışmalar yapmaktır.
İşte bu çerçeve içinde değerlendirildiğinde gençliğin bir eli geleceğin 2023 aydınlık Türkiyesinde olurken, diğer eli Fatih’in beyaz atının yelesinde olmalıdır.
Tarih boyunca geçtiğimiz parlak aynalar geleceğimizi aydınlatmalıdır.
Bu duygu düşüncelerle annelerin babaların evlatlarını, Belediye Başkanımız Dr. Şadi Yazıcı beyin’de sonuna kadar desteklediği, önem verdiği Kent Konseyi Gençlik Meclisi oluşumuna hassasiyetle yönlendirmelerini rica ediyor, saygı ve selamlarımı sunuyorum.